top of page

John Searle: Zihin, Dil ve Gerçeklik Arasında

  • Yazarın fotoğrafı: Admin
    Admin
  • 29 Eyl
  • 3 dakikada okunur

Felsefe, çoğu zaman akademinin sarmalına sıkışmış gibi görünse de bazı düşünürler fikirleriyle bu sarmalı aşmayı, gündelik hayatın dokusuna nüfuz etmeyi başarır. John Rogers Searle, onlardan birisi. Onun çalışmalarına bakmak, yalnızca dilin gramerine değil, toplumsal uzlaşıların gizli gramerine de ışık tutmak demektir. Yapay zekâdan paranın metafiziğine, aşk ilişkilerinden devletin temeline kadar uzanan bir düşünce evreninde, Searle bize gerçekliğin ne kadarının “orada dışarıda”, ne kadarınınsa kolektif inancımızın eseri olduğunu sorgulatır.


1932 Denver (ABD) doğumlu Searle, felsefî kimliğini, dilin sihrine kapıldığı Oxford’da, J.L. Austin gibi filozofların yanında inşa etti. Burada, kelimelerin yalnızca tasvir etmekle kalmayıp aynı zamanda eylem de olduğu fikrini benimsedi. Kariyerinin büyük kısmını geçirdiği Kaliforniya Üniversitesinde bu temel üzerine, zihnin ve toplumun karmaşık yapılarını çözümlemeyi amaçlayan bir düşünce sistemi kurdu.


Searle’ün felsefesi, birbirine sıkı sıkıya bağlı üç sacayağı üzerinde yükselir: dil, zihin ve sosyal ontoloji. Bunların ilki, “Konuşma Eylemleri Kuramı”dır. Searle, dil felsefesine getirdiği devrimci yaklaşımla, dilin pasif bir tasvir aracı olmadığını, aktif bir “dünya kurma” biçimi olduğunu ileri sürdü. Onun geliştirdiği “Konuşma Eylemleri Kuramı”na göre, “Söz veriyorum.” veya “Seninle evlenmeyi kabul ediyorum.” dediğimizde, yalnızca bir cümle kurmayız; gerçek dünyada somut sonuçları olan bir eylem gerçekleştiririz. Bu, dilin büyüsünü bozmak değil, aksine, gündelik sihrimizin arkasındaki yapısal mantığı ortaya çıkarmaktır. Bir nevi, sosyal dünyamızın yazılım kodlarını deşifre etmek.


İkincisi, “Çin Odası” düşünce deneyi ile Yapay Zekânın bilinç sınavıdır. Searle’ü popüler kültürün bile ilgi alanına sokan, hiç şüphesiz, “Çin Odası” adlı eleştirel düşünce deneyidir. Bu deneyde, Çince bilmeyen birisi, kuralları takip ederek kendisine verilen Çince sembolleri işler ve dışarıdakilere bu dilde konuşuyormuş izlenimi verir. Oysa odadaki kişi, sembollerin anlamına dair en ufak bir fikre sahip değildir. Searle’ün argümanı keskindir: Bir sistem, sözdizimsel kuralları mükemmel şekilde takip edebilir, ancak bu, onun anlama yetisine ve bilince sahip olduğu anlamına gelmez.


Biyolojik natüralizm, insanların bilinçli bir varlık yaratmak istiyorlarsa, beynin bilinç yaratmak için geçirdiği tüm fiziksel süreçleri kopyalamaları gerektiği görüşünü içerir. Searle, buna dayanarak, “uygun şekilde programlanmış bilgisayarın aslında bir zihin olduğu” varsayımıyla tanımlanan “Güçlü Yapay Zekâ” kavramına aykırı bir yaklaşım sergiler. Ona göre bilinç, yazılımsal bir olgu değil, beynin biyolojik ve fiziksel bir ürünüdür. Bir bilgisayarın zihne sahip olması için, sadece bir program değil, bilinci üretebilen biyolojik-nörolojik süreçlere sahip bir “beyin” olması gerekir. Bu tez, Yapay Zekâ üzerine tartışmalara hâlâ yön veren en güçlü argümanlardan biridir.


Üçüncüsü ise “Toplumsal Gerçekliğin İnşası” fikridir. Searle’ün felsefeye belki de en önemli katkısı, içinde yaşadığımız sosyal dünyayı nasıl inşa ettiğimizi açıkladığı “toplumsal ontoloji” alanındadır. Para, mülkiyet, devlet, evlilik... Tüm bu kurumlar, fiziksel gerçekliğimizin bir parçası değil, hepimizin kolektif olarak “kabul ettiği” kurucu kuralların ürünüdür. “Bu kâğıt parçası paradır.” ifadesi, bir tanımdan ziyade, ona bir statü ve işlev yükleyen kolektif bir niyettir. Searle, bu “kolektif amaçlılık” kavramını, sosyal varlıklar olmamızın temel taşı olarak görür. Bu düşünce, Durkheim’ın toplumsal dünyayla ilgili fikirleriyle paralel olarak eleştirilmişse de sosyal bilimlerin sorunlarını olduğu kadar, sanatın ve siyasetin de temelini oluşturan “kurguların” doğasını da anlamamız için bir pencere açar.

ree

John Searle’ün eserleri, dilin sınırlarından zihnin derinliklerine, oradan toplumun inşa edilmiş kalıplarına uzanan tutarlı ve cesur bir arayışın ürünüdür. O, bize sadece dünyayı anlamanın değil, onu her gün nasıl yeniden inşa ettiğimizin de felsefesini sunar. Bu miras, Yapay Zekâ tartışmalarının ve sosyal medya gerçekliklerinin şekillendirdiği çağımızda, “gerçek” olanla “kurgu” arasındaki o ince çizgiyi düşünmeye davet ediyor. Searle’ü okumak, dünyanın sadece fiziksel bir yer olmadığını, aynı zamanda paylaştığımız en güçlü fikirlerden inşa edilmiş bir yapı olduğunu hatırlamak da demektir bu yüzden.

 

John Searle’ün Türkçede Yayımlanmış Eserleri:

Bilincin Gizemi (Küre Yayınları)

Zihin-Kısa Bir Giriş (Albaraka Yayınları)

Zihin, Dil ve Toplum: Felsefe Gerçek Dünyada (Litera Yayıncılık)

Zihnin Yeniden Keşfi (Litera Yayıncılık)

Toplumsal Gerçekliğin İnşası (Litera Yayıncılık)

Akıldışı Eylem (Litera Yayıncılık)

Bilinç ve Dil (Litera Yayıncılık)

Niyetelliğin Nedensel Açıklaması (Öteki Yayınevi)

Söz Edimleri (Ayraç Yayınları)

Söylemek ve Anlatmaya Çalışmak (Bilgesu Yayıncılık)

Özgürlük ve Nörobiyoloji (Sentez Yayınları)

Akıllar, Beyinler ve Bilim (Say Yayınları)


bottom of page